22 Mayıs 2016 Pazar

Hürriyet Bilim Dergisine Cevap: İnsan Politik Bir Hayvan Değildir

Hürriyet Bilim Dergisine Cevap: İnsan Politik Bir Hayvan Değildir

Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışların insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu.
İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
 
Bu yazı ayrıca bazı şempanze, orangutan ve insan resimleriyle de süslenmişti. Resimlerde, insanlarla bu hayvanlar arasında görülen benzer bazı davranışlar gösterilmekteydi. Örneğin, elini ileriye doğru uzatan bir şempanze resminin üzerinde Tony Blair'e doğru elini uzatan İtalya Başbakanı Sylvio Berlusconi'nin bir resmi bulunmaktaydı. Evrimci yazara göre, bu benzerliğin açıklaması şu idi: Kolun ileri doğru uzatılması, yardım isteyen şempanzenin politik aracı idi. Söz konusu resimde ise, Blair'den yardım isteyen Berlusconi elini ileri doğru uzatmıştı. Yani bu iddiaya göre, hem şempanze hem de bir ülkenin başbakanı aynı jest ile, aynı şeyi ifade ediyorlardı. Bir başka resimde ise, biri gülen diğeri ise yüzünü asan iki insan bulunmaktaydı. Bu resmin yanına ise biri gülen diğeri somurtan maymun resimleri konmuş ve bunlar hem insanların hem de maymunların rekabetine örnek olarak gösterilmişti. Yazı bu şekilde resim benzetmeleri ile, hiçbir bilimsel delil verilmeden, sadece evrim propagandası yapmak amacıyla tasarlanmıştı.
Sadece şempanzelerin değil, birçok hayvanın insanlara benzer davranışları vardır, ancak bu onların insanın evrimsel akrabası olduğunu göstermez
Söz konusu benzetmelerin hiçbiri bilimsel değildir. Aynı şekilde, doğadaki birçok canlının resimleri veya davranış şekilleri örnek alınarak, insanlarla benzetme yapılabilir ve bu hayvanlar insanlarla ortak bir atadan gelmiş gibi gösterilebilir. Söz gelimi, yuvasına kestiği bir yaprağı taşıyan bir karınca resminin yanına, akşam eve dönerken alışveriş yapan bir babanın resmini yerleştirip, "işte bu benzerlik insanın karınca ile ortak bir atadan geldiğini göstermektedir" diyebilirsiniz. Veya kış için yiyecek stoklayan köknar kargalarının resminin yanına, buzdolabının derin dondurucusuna kış için çilek koyan bir kadının resmini koyduğunuzu ele alalım. Bu kez de "bir sonraki mevsim için meyve toplayarak, korunaklı bir yere saklamak insana evrimsel atalarından kalmış bir davranış şeklidir" yorumunu yaparak, köknar kargaları insanın atasıdır sonucuna varabilirsiniz. Baraj inşa eden kunduzlar, ağ ören örümcek, bal peteği inşa eden balarısı aynı mantıkla, insanlara benzetilebilir ve her biri ayrı ayrı, söz konusu yazıda olduğu gibi, "insanın kuzenleri" olarak tanıtılabilir. Ancak bu tür çıkarımlar yapmanın ne bilimsel ne de mantıksal bir yönü olmayacağı açıktır.
Karınca ve insan
Evrimcilerin düşünmeden kabul ettikleri varsayımlar, aslında çok zayıf temellere dayalıdır. Maymunların insanlara benzer bazı davranışlarından müthiş bir heyecan duyan evrimciler, maymunlardan çok daha zeki davranışlar gösteren canlıları görmezden gelirler. Oysa onların mantığına göre evine yiyecek taşıyan bir karınca ile evi için alışveriş yapan bir babayı, baraj inşa eden kunduz ile inşaat mühendislerini birbirine benzetmek ve karıncalar veya kunduzlar bizim atalarımızdır demek mümkündür.
Bu iddia ne kadar saçma ise, atalarımız maymun demek de o kadar saçmadır.
Evrimciler, maymunların bazı davranışlarını insanlara benzeterek büyük bir heyecana kapılırlar ve maymunların insanların evrimsel akrabaları olduğuna kanaat getirirler. Oysa, yukarıda da belirtildiği gibi karıncalardan kargalara kadar birçok canlı, insanlara benzer davranışlar sergilemektedir. Ancak, hayvanların bu davranışları onların insanlarla evrimsel bir akrabalığı olduğunu göstermez. Herşeyden önce bu canlılar insanlara benzeyen davranışlarını bilinçsizce yaparlar. Örneğin bir baraj inşa eden kunduz bunu bir baraj mühendisinin sahip olduğu bilinç, akıl ve bilgi ile yapmaz. Bunu içgüdüleri ile yapar. Bilim adamlarının içgüdü dedikleri, hayvanların doğumla birlikte sahip oldukları program, Allah'ın onlara vahyettiği özelliklerdir. Ve bu onların çok değişik özelliklere sahip olmalarına ve bizi şaşırtan şeyler yapmalarına imkan verir; maymunların, arıların, karıncaların, termitlerin vs. bazı davranışlarında olduğu gibi.
Maymunların davranışlarını, insan davranışları ile özdeşleştirmeye çalışan, onların sosyal açıdan da insanlara yakın olduğunu kanıtlamak isteyen evrimciler, uzun yıllar boyunca maymunlarla yaşamış, maymunlar üzerinde sayısız deney yapmış, zeka testleri uygulamış, hayali ortamlara verdikleri tepkileri gözlemlemişlerdir. Sonuç olarak ise bu hayvanlarda bilinç olmadığı, insanlara benzeyen davranışları bilinçsizce yaptıkları ortaya çıkmıştır.
Profesör Daniel J. Povinelli
Profesör Daniel J. Povinelli
Bunlardan biri Louisiana Üniversitesi'nden Profesör Daniel J. Povinelli'nin, evrimcileri tümüyle hayal kırıklığına uğratan çalışmalarıdır. Povinelli, maymun ve insan davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceleyen en önde gelen evrimci bilim adamlarından biridir. 300 şempanzeyle beraber yaşayan Povinelli'nin tarafsız araştırmaları, evrim teorisinin hayali iddiasının son dayanağını da yıkmıştır. Povinelli, uzun çalışmalarını tek bir cümleyle şöyle özetler:
"Şempanzeler, üzerlerinde yaptığım çalışmalara çok sabrettiler ama nihayetinde bana tüylü insan çocuğu olmadıklarını öğrettiler."1
Povinelli 20 yıldan fazla bir süredir yürüttüğü araştırmalarını Scientific American dergisindeki 1998 tarihli makalesinde şu şekilde aktarır:
"Basitçe söylemek gerekirse, şempanzeler görsel algıyı bizden çok daha farklı bir şekilde anlıyorlar. Laboratuvarımızdaki diğer çalışmalar şempanzelerin hiçbir davranışı psikolojik manada anlamadıklarını ortaya koydu. Örneğin dikkatlice yapılan testler maymunların işaret jestlerindeki anlamı anlamadıklarını hatta kasıtlı ve kasıtsız davranışlar arasındaki farkı kavrayamadıklarını ortaya koydu."2
Hürriyet Bilim dergisi ise, şempanzelerin insanlar gibi politik oyunlar yapabildikleri, jestlerle, mimiklerle kendilerini ifade edebildikleri ve bu yönlerinin insan davranışlarının kökeni olduğu iddiasındadır. Oysa, bilim adamları yaptıkları araştırmalarda, şempanzelerin bu davranışları bilinçsizce yaptıklarını, içgüdüsel olarak sahip oldukları bazı davranışlar olduğunu, ama bunun dışında psikolojik anlamda bir iletişime sahip olmadıklarını ortaya koymuşlardır.

Sonuç

Hürriyet Bilim dergisinin sayfalar ayırdığı bu yazı, içi boş bir evrim propagandasından başka bir şey değildir. İnsan davranışlarının kökeni şempanzelerin davranışları değildir. İnsan bilinç ve akıl sahibi, davranışlarının şuurunda olan, plan ve hesap yapabilen, geçmişi takdir edip, geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilen, yargı, değerlendirme yeteneğine sahip bir varlıktır. Ne şempanzelerde, ne de başka bir hayvanda bu özelliklerin hiçbiri bulunmaz. Dıştan bakıldığında insana benzer bir tavır gösterseler bile bu hayvanlar Allah'ın onlara ilham ettiği şekilde davranırlar. Ancak yaptıklarının bilincinde değildirler.
Hürriyet Bilim dergisi, insanın politik bir hayvan olmadığını, Allah'ın kendisine üflediği ruhu taşıyan, akla ve bilince sahip bir varlık olduğunu artık kabul etmelidir.

Dipnotlar

1. Daniel J. Povinelli, Scientific American, 19 Kasım 1998
2. Daniel J. Povinelli, Scientific American, 19 Kasım 1998

Hürriyet Bilim Dergisinin İnsan Zekasının Sözde Evrimi Hakkındaki Spekülasyonları

Hürriyet Bilim Dergisinin İnsan Zekasının Sözde Evrimi Hakkındaki Spekülasyonları

insan zekası
Hürriyet gazetesinin 11 Mayıs 2002 tarihli Bilim ekinde, "Zekayı Geliştiren Ne Oldu?" başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazıda, bazı evrimci bilim adamlarının, insan zekasının nasıl geliştiği hakkındaki evrimci spekülasyonlarına yer verilmişti. Yazıda adı geçen bilim adamlarının her birinin, bir başka iddiayı savunduğu ve bir diğerininkini kabul etmediği belirtilmekteydi.
İnsan zekası, evrimcilerin açıklayamadıkları konuların başında gelir. İnsan, zekası ve düşünme, konuşma, estetik anlayışı gibi yetenekleri ile, tüm diğer canlılardan ayrılan bir varlıktır. Evrimciler ise, düşünmeyen, konuşmayan hayvanların nasıl olup da, insan gibi; kavramları sembollerle isimlendirebilen, anlama yeteneğine sahip, mantıklı değerlendirmeler yapabilen, fikir sahibi olan, en karmaşık konuları bile öğrenip hafızasına kaydedebilen, fizik problemleri çözen, yeni buluşlar yapabilen, sanat eserleri, mimari şaheserler meydana getiren, estetik duygusu sayesinde güzellikten, düzenden, simetriden, temizlikten zevk alan, ülkeler yöneten zeki varlıklara dönüştüklerine açıklama getiremez.
Evrimcilerin, insan zekasının sözde evrimi hakkında öne sürdükleri senaryolar ise son derece bilimdışıdır. Bu iddialara göre, yarı maymun yarı insan canlıların, ya birarada yaşamaya başladıkları için ya da dik durmaya başladıklarında iki elleri boş kaldığı ve bu ellerini kullanarak aletler yaptıkları için zekaları gelişmiştir. Ancak bunların her biri birçok yönden son derece saçma iddialardır.

Evrimciler Lamarckçı Hurafelerden Kurtulamıyorlar

isaac asimov
Bir buçuk kilogram ağırlığındaki insan beyni, bildiğimiz kadarıyla evrendeki en kompleks ve en düzenli şekilde yapılanmış maddedir. Isaac Asimov
"Toplu yaşama veya alet yapmak için ellerin kullanılması yoluyla beynin evrimleşmesi" iddiası, Lamarkist bir hurafe niteliğindedir. 18. yüzyılda yaşayan Fransız biyolog Lamarck, bundan 100 yıl kadar önce kesin olarak çürütülmüş olan "kullanılan organların gelişerek evrimleşmesi" iddiasını ortaya atmıştı. Lamarck, canlıların yaşamları sırasında kazandıkları değişimleri sonraki nesillere aktardıklarını öne sürmüştü. Ünlü zürafalar örneğinde, bu canlıların eskiden çok daha kısa boyunlu olduklarını, ancak yüksek ağaçlara ulaşmak için çabalarken nesilden nesile boyunlarının uzadığını iddia etmişti.
Lamarck'ın "kazanılmış özelliklerin aktarılması" olarak bilinen bu evrim modeli, kalıtım kanunlarının keşfedilmesi ile birlikte geçerliliğini yitirdi.
Bundan dolayıdır ki, sosyal yaşantı veya alet yapımı gibi herhangi bir nedenle beynin daha çok kullanılmaya başlanması, beynin evrimleşmesi için bir neden olamaz. Bir insan bu şekilde beynini geliştirmiş olsa bile, bu "sonradan kazanılmış bir özellik" olur ve kalıtım kanunlarına göre, bu özellik bir sonraki nesle aktarılamaz.

İnsan Beyni, Tesadüfen Gelişemeyecek Kadar Komplekstir

İnsan beyni son derece kompleks bir yapıdır. Böyle bir yapının, evrim teorisinin öne sürdüğü mutasyon ve doğal seleksiyon gibi mekanizmalarla, yani tesadüfler sonucunda gelişmesi kesinlikle imkansızdır.
Ünlü bilim yazarı Dr. Isaac Asimov, beynin sahip olduğu üstün yaratılış için şöyle der:
Bir buçuk kilogram ağırlığındaki insan beyni, bildiğimiz kadarıyla evrendeki en kompleks ve en düzenli şekilde yapılanmış maddedir. 1
Beynin sahip olduğu kompleks yaratılışı anlatmak için, bu organın yapısından tek bir örnek verelim: Beyinde üç tür hücre vardır; bunlar birbirleriyle bağlantılı sinir hücreleri olan nöronlar, onları destekleyen ancak işlevleri tam olarak anlaşılamamış olan glial hücreler ve beyin içindeki damarları ve kılcal damarları oluşturan kardiovasküler hücrelerdir. Yetişkin bir insanın beyninde ortalama 10 milyar nöron vardır. Nöronların "akson" ve "dendrit" adı verilen çıkıntıları bulunur ve nöronlar bu çıkıntıları sayesinde birbirlerine bağlanırlar. Sinaps olarak adlandırılan bu bağlantılar sayesinde bir beyin hücresi diğerine mesajlar gönderir. Ünlü biyokimyacı Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı eserinde nöronların arasındaki bağlantı sayısının yaklaşık 1 katrilyon (1015= 1.000.000.000.000.000) olduğunu belirtip sözlerine şöyle devam eder:
1015 sayısı elbette algılarımızın üzerinde bir sayıdır. ABD'nin yarı büyüklüğündeki bir arazi düşünün (1 milyon mil kare). Bu bölgede 1 mil kareye 10.000 ağaç düşmektedir. Eğer her ağacın 100.000 tane yaprağı olduğunu kabul edersek, bu bölgedeki yaprak sayısı beynimizdeki bağlantıların sayısına eşit, yani 1015 olacaktır.2
Kafatasınızın içine sığacak kadar küçük olan beyninizin içindeki bu olağanüstü sayıdaki ve komplekslikteki bağlantıların her biri, tam olması gerektiği şekilde ve belirli bir amaç için yaratılmıştır. Allah'ın yaratmasındaki çok üstün bir yaratılışın sonucu olan bu bağlantılar vasıtasıyla birbirinden bağımsız işleri birbirine karıştırmadan aynı anda gerçekleştirebilirsiniz. Örneğin bu satırları okurken aynı zamanda müzik dinleyebilir, bir yandan da kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ayrıca beyniniz, tüm bunlar esnasında sizin adınıza, siz farkında bile olmadan, kalp atışlarınızı düzenler, kandaki oksijen miktarını çok hassas bir seviyede sabit tutarak nefes alıp vermenizi sağlar, vücut ısınızı ya da böbreklerinizden atılacak atık madde oranlarını belirler, kaslarınızın hangilerinin hangi sıra ya da şiddette kasılarak elinizdeki bardağı devirmeden ağzınıza götürebileceğinizi hesaplar, dik durmanız için gerekli olan çok detaylı denge hesaplarını yapar. Bunlar gibi birbirinden farklı yüzlerce işlem, hayatınız boyunca, beyniniz tarafından en mükemmel biçimde gerçekleştirilir. Siz ise bu işlemler için beyinde yapılan hesaplamalardan haberdar bile olmazsınız.
Böyle kusursuz bir organın tesadüfen meydana geldiğini ve geliştiğini iddia etmek ise akıl dışıdır.
İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
 

Fosil Kayıtları Beynin Evrimi Hakkında Hiçbir Delil Sunmamaktadır

Evrimciler, tüm canlıların yaratıldığı gerçeğini kabul etmemek konusunda kendilerini şartlandırdıkları için, diğer tüm canlı sistemler ve organlar gibi beynin de rastlantılara dayalı bir evrimleşme sonucu geliştiğini iddia ederler ve daha önce de belirtildiği gibi bu konuda birçok senaryo üretirler.
Evrimcilere bu kadar serbest bir şekilde gerçek dışı senaryo yazma imkanı veren etken ise, özellikle de fosil alanında, bu konudaki delillerin azlığıdır. Beyin yumuşak bir dokudur. Yumuşak dokular bazı özel şartlar dışında daha zor fosilleşirler, bu yüzden insan beyninin yapısına dair hiçbir fosil kaydı yoktur. Ayrıca mevcut kafatası fosilleri de beyin hakkında yeterli bir açıklama yapmak için kullanılamamaktadır. Bu yüzden beynin evrimi senaryoları, söz konusu yazıda da olduğu gibi, çeşitli tahminler ve temennilerle sınırlanmıştır.
Beynin kökeni konusunda kesin yorumlar yapmanın mümkün olmadığı, Britannica Ansiklopedisi'nde şu şekilde belirtilir:
Beyin dokusu fosilleşmediği için sadece modern insan beyni ayrıntılı olarak incelenebilir... Yok olan hominidlerin kafataslarının içleri çoğu zaman beyin şekli ve hacmini incelemeye uygundur ancak, bütün çalışmalara rağmen, bu araştırmalardan elde edilen güvenilir işlevsel bilgi birikimi azdır. İlk insanların konuşma kabiliyeti, işçilik becerileri, görsel ve işitsel özelliklerinin seviyesi gibi konular, modern insana bakılarak yapılan genellemeler dışında kesinlikle kestirilemez.
yaban arısı ve kambur sinek
Yaban Arısı ve Kambur Sinek
Dönem: Senozoik zaman, Oligosen dönemi
Yaş: 25 milyon yıl
Bölge: Dominik Cumhuriyeti
25 milyon yaşındaki yaban arısı ve kambur sinek fosili, tüm canlılar gibi böcek türlerinin de evrim geçirmediklerinin ispatıdır. Bu canlılar milyonlarca yıldır aşağıda görüldüğü gibi günümüzde yaşayan örnekleriyle tamamen aynıdır, herhangi bir değişikliğe uğramamışlar yani evrim geçirmemişlerdir.

Sonuç

İnsan zekası ve insan beyninin sahip olduğu olağanüstü özellikler, evrim teorisinin öne sürdüğü mekanizmalarla açıklanamamaktadır. Evrimciler her konuda olduğu gibi bu konuda da spekülasyonlar yapmaktadırlar. Nitekim, Hürriyet Bilim dergisindeki yazı da bu spekülasyonları ortaya koymakta, birkaç evrimcinin birbiriyle çelişen görüşlerini aktarmaktadır. Bilimsel olma iddiasındaki bu derginin, spekülasyonlara, ön yargılarla üretilmiş hikayelere değil, bilimsel olarak ispatlanmış, somut bilgilere yer vermesinin okuyucular için daha faydalı ve bilgilendirici olacağı kanaatindeyiz.

Dipnotlar

1. Isaac Asimov, In the Game of Energy and Thermodynamics You Can't Even Break Even, Smithsonian, June 1970, s. 10
2. Michael Denton, Evolution: A Theory In Crisis, London: Burnett Books, 1985,   s. 330
3. Encyclopædia Britannica, 2001 Deluxe Edition, Beyin (Brain) maddesi

Hürriyet Bilim Dergisinden Bir Bilimsel Gaf Daha: Balık Yiyen Şempanzeler İnsan Oldu!

Hürriyet Bilim Dergisinden Bir Bilimsel Gaf Daha: Balık Yiyen Şempanzeler İnsan Oldu!

Hürriyet Bilim dergisinin 15 Haziran 2002 tarihli sayısında "Zekada balık teorisi" başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazıda geçen bazı bilimsellikten uzak ve akıl dışı iddiaların cevapları aşağıda verilmektedir.

İnsan Beyninin Balık Yiyerek Geliştiği İddiası Bilim Dışıdır

Söz konusu yazıda, "insanın şempanze beyinli atalarının balık, istakoz, midye gibi deniz ürünlerini tercih ettikleri için beyinlerinin geliştiği ve şimdi dünyayı yöneten akıllı varlıklara dönüştüğü" iddiası yer alıyordu.
Bu, hem bilimsel hem de mantıksal açıdan kabul edilemez bir iddiadır. Bu iddianın dayandırıldığı nokta ise şudur:
Deniz ürünlerinin birçoğunda DHA denen yağlı bir asit bulunmaktadır. DHA aynı zamanda, beyin ve göz için önemli bir yapısal maddedir. Bu bağlantı sonucunda bir besin uzmanı olan Prof. Stephen Cunnane, şempanze beyninin deniz veya göl kenarında, deniz ürünleri yiyerek insan beynine evrimleştiği iddiasında bulunmuştur.
Ancak, bu iddiada önemli bir aldatmaca bulunmaktadır. Çünkü, örneğin bir insan, hayatı boyunca çok fazla deniz ürünü yiyebilir, DHA isimli maddeden vücuduna çok fazla alabilir. Bunun sonucunda beyni daha sağlıklı olabilir, beynini daha kapasiteli kullanabilir, bunaklık, şizofreni gibi rahatsızlıklardan bu şekilde korunabilir. Ancak, bu kişi bu özelliklerini kendi çocuklarına aktaramayacaktır, çünkü balık yiyerek elde ettiği bu avantajlar, onun genetik yapısında bir değişiklik meydana getirmemiştir. Dolayısıyla, daha önce de belirttiğimiz gibi kalıtım kanunlarına göre, yaşamı sırasında elde ettiği bu özelliklerini çocuklarına, yani bir sonraki nesile aktaramaz. Bunun daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verebiliriz: Vücut geliştirme sporu yapan bir babanın çocuğunun kaslı olarak doğmasını beklemeyiz. Bu çocuğun kaslı bir vücuda sahip olması için babası gibi spor yapması gerekir.
Balık yiyerek beynin geliştiği iddiası, 20. yüzyılın başlarında kalıtım kanunlarının keşfedilmesi ile terkedilmiş Lamarckçı görüşün bir örneğidir. Evrimciler, Lamarckçılığın bilimsel olmadığını bildikleri halde, göz boyamak, konu hakkında detaylı bilgisi olmayanları telkin yoluyla etkilemek için bu tür evrim hikayelerini sık sık kullanırlar. İnsan beyninin sözde evrimi ile ilgili hikayeler de, hep bu Lamarckçı görüşün bir uzantısıdırlar. Örneğin, iki ayak üzerinde yürümeye başlarken eli boş kalan ve elini kullanmaya başlayarak beynini geliştiren insanımsının hikayesi, patates yiyerek beyni gelişen şempanzenin hikayesi hep bu tür hurafelerdir.
Sonuç olarak, bir canlı hayatı boyunca sürekli balık yese bile bundan elde ettiği zeka gelişimini bir sonraki nesle aktaramayacağı için, "balık yiyerek sürekli artan bir beyin gelişimi" görülmeyecektir.
Ayrıca, Hürriyet Bilim dergisinin gözden kaçırdığı çok açık bir gerçek daha vardır: Hayatı boyunca sadece balıkla beslenen birçok canlı vardır. Ve bu canlılar milyonlarca yıldır balık ve deniz ürünleri yemektedirler; örneğin ayılar, pelikanlar, penguenler... Ancak, bu canlıların hiçbirinin beyni, milyonlarca yıldır bir evrim geçirmemiştir. Hiç kimse, ayıların veya pelikanların balık yedikleri için müthiş gelişmiş bir beyne sahip olduklarını, akılları ile dünyaya hakim olup, sanat eserleri meydana getirdiklerini, medeniyetler kurduklarını, gökdelenler inşa ettiklerini iddia edemez. Bu durum, balık yiyerek beynin evrimleştiği iddiası ile çelişkili değil midir?
Balık yiyen hayvanlar
 

Bilim ve Teknik Dergisinin İnsan Davranışlarının Kökeni Hakkındaki Yanılgıları

Bilim ve Teknik Dergisinin İnsan Davranışlarının Kökeni Hakkındaki Yanılgıları

Bilim ve Teknik dergisinin Nisan 2002 tarihli sayısında, "Kıskançlık" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, kıskançlığın sözde evrimsel süreç içinde kazanılmış bir özellik olduğu öne sürülüyordu.
Evrim teorisi, insanın biyolojik kökenine dahi bilimsel bir açıklama getiremezken, evrimciler sanki evrim teorisi bilimsel bir gerçekmiş gibi, insan davranışlarını da kendi ideolojileri doğrultusunda açıklamaya çalışmaktadırlar. Aşağıda, kıskançlığın neden evrimsel bir sürecin sonucu olmadığı ve evrimcilerin insan davranışlarının kökeni hakkındaki iddialarının geçersizliği açıklanacak ve bu tür iddiaların toplum ahlakına yönelik bir tehdit olduğuna dikkat çekilecektir.

Kıskançlığın, "Evrimsel Bir Uyum" Olduğu Yanılgısı

Bilim ve Teknik dergisindeki "Kıskançlık" başlıklı yazıda, kıskançlığın evrimsel kökeni konu edilmiştir. İnsan davranışlarının kökenini evrim teorisi ile açıklamaya çalışan evrimsel psikologların iddiasına göre, kıskançlık insanlara maymunsu atalarından miras kalmıştır ve sözde evrim süreci içinde canlıların çevrelerine uyum sağlamaları ve hayatta kalmaları için bazı faydalar sağlamıştır. Evrimsel psikologlar, kıskançlığın erkeklerde ve kadınlarda farklı nedeni olduğunu, her iki nedenin de evrime katkısı olduğunu savunmaktadırlar.
Evrimcilerin bu hipotezine göre; "Erkekler 'cinsel kıskançlığa' daha eğilimlidirler. Bunun nedeni ise şudur: erkek, genlerini bir sonraki nesle ne oranda bir başarıyla aktardığından hiçbir zaman emin olamaz. Örneğin bir kadın hamile kaldığında, yavrularının genetik malzemesinde kendi genlerinin de bulunduğunu bilir. Ancak, erkekler için hep bir şüphe bulunmaktadır, çünkü yavrular gerçekte başka bir erkeğe ait olabilir. Dolayısıyla, erkeğin genlerini bir sonraki nesle aktaramama ihtimali oluşur. Bu nedenle erkekler, eşlerinin cinsel aktivitesini kontrol etmeye uyum sağlamışlardır."
Bu varsayımlar evrimci psikologların "erkekler eşlerinin cinsel sadakatlerinden endişe ederler, eşlerini cinsel açıdan kıskanırlar" görüşünü benimsemelerine neden olmuştur. Evrimci psikologlara göre "kadınların kıskançlığı ise duygusaldır, onlar erkeklerin duygusal sadakatlerini kıskanırlar. Çünkü duygusal sadakati olmayan bir erkek vaktini ve emeğini yeteri kadar kendisine ve çocuklarına ayırmayacağı için kadın yavrularını yetiştirmede güçlük çekecektir. Bu ise ona evrimsel açıdan bir dezavantaj getirecektir. Ancak duygusal kıskançlık, onun bu dezavantajı bertaraf etmesine yardım edecektir."
Evrimcilerin bu hipotezini test etmek için birçok farklı psikolog farklı deneyler ve çalışmalar yürüttüler. Ancak bu testlerin sonuçları hep belirsizdi ve evrimciler bekledikleri sonuçları elde edemediler. Son olarak, DeSteno, Balovey, Harris ve Christenfield isimli bilim adamları daha net sonuçlar alabilecekleri, farklı parametreler kullandıkları deneyler ve araştırmalar yürüttüler. Bu deneylerin sonuçları ise evrimsel psikologların öne sürdükleri varsayımlar ile çelişkili çıktı.
American Psychological Society'nin yayını olan APS Observer'da yayınlanan bir haberde, bu konuda elde edilen sonuçlar şöyle değerlendirilmektedir:
Toronto'daki APS Yıllık Konvansiyonun'da, Northeastern Üniversitesi'nden David A. DeSteno'nun başkanlığında, "Sex Differences in Jealousy: Evolution or Artifact?" (Kıskançlıkta Cinsel Farklılıklar: Evrim veya İnsan Yapımı?) başlığı altında, araştırmacılar bu konudaki evrimsel görüşle kesinlikle çelişen yeni araştırma sonuçlarını ortaya koydular… Bu araştırmaların sonuçları gösteriyorki, cinsel-duygusal kıskançlık arasındaki cinsel farklılıklar evrimleşmiş psikolojik mekanizmaların değil, ben merkezciliğin bir sonucudur.1
Bir başka deyişle kıskançlık duygusunun evrimsel bir kökeni yoktur. Bilim ve Teknik dergisinde yer alan tez, sadece evrimcilerin varsayımlarına ve hayal güçlerine dayalı, kıskançlığın kökenini evrim teorisine uydurmak için üretilen zorlama senaryolardır. Hiçbir bilimsel gözlem, deney ve araştırma ile desteklenmeyen bu iddiaların geçersizlikleri de tarafsız psikologların detaylı araştırma ve deneyleri ile gösterilmiştir.
insan davranışları evrimle açıklanamaz
Evrimsel psikologlar tüm insan davranışlarını evrim teorisi ile açıklama yanılgısına düşerler.

Evrimcilerin İddiasındaki Mantıksızlık

Evrimci psikologların yukarıda sözü edilen iddialarına göre, canlılar evrim süreci içinde kıskançlığın kendilerine fayda getireceğini görmüşler ve bu nedenle kıskançlığı benimsemişlerdir. Yazıda şöyle denmektedir:
Kıskançlık bize hangi uyumsal yararları sağlıyor? Bu sorunun yanıtı evrimsel psikologlara göre kısaca şöyle: Kıskançlık üreme için tehlike oluşturabilecek tüm dış etkenlerle başedebilmeyi sağlayan ve atalarımıza bu bakımdan önemli ölçüde yardım etmiş olan bir tutku.
Bu iddiaya göre, sözde hayvan olan atalarımız, kıskançlığın üremelerine fayda sağladığını görerek bu özelliği benimsemişler ve ayrıca sonraki nesillere aktarmışlardır. Yani bir maymun, söz gelimi eşini kıskandığında genlerini bir sonraki nesle aktarmayı daha fazla garantilediğini görmüş, bunun sonucunda ise kıskanç olmaya karar vermiştir. Bu özelliğini, kendi yavrularına nasıl aktaracağı ise, evrimci psikologların açıklama getirmedikleri, hatta hiç sözetmedikleri bir konudur. Bu noktada bir diğer saçmalık ise, bir hayvanın genlerini bir sonraki nesle aktarma konusunda endişe duyması ve bunun için bir yöntem belirlemesidir. Nitekim, bu hipotezin savunucularından psikolog David Buss bu mantıksızlığı fark etmiş ve şöyle demiştir:
Hiçbir erkek "karım başka biriyle cinsel ilişki kuruyor, kalıtsal babalığım tehlikeye girecek, böylece genlerim yeni kuşaklara aktarılamayacak... diye düşünmez.
Peki öyle ise bu bilinç kime aittir? Bu erkeğin genlerine mi? Yoksa "doğa" mı bu erkek için endişelenmekte ve genlerini bir sonraki nesle aktarmasını garantilemek için ona kıskançlık duygusunu aşılamaktadır? Elbette ki bunların hepsi saçmadır. Ortada bu kaygıyı taşıyacak bir bilinç yokken, böyle bir süreçten sözetmek elbette ki imkansızdır.
Ayrıca günümüzde, kıskançlık hissini en yoğun taşıyan bir insan dahi, genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısı taşımamaktadır. Kıskançlık, tamamen insanların karakterleri, yetiştiriliş şekilleri, içinde bulundukları çevre, sahip oldukları ahlak ile ilgili olarak geliştirilen bir özelliktir.
Görüldüğü gibi, evrimcilerin bu tür iddiaları tamamen hayal ürünü senaryolardan ve yakıştırmalardan oluşmaktadır. Bu iddiaların bilim adamı sıfatı taşıyan kişilerin ağızlarından veya kalemlerinden çıkması insanları aldatmamalıdır. Akıl ve sağduyu sahibi her insan, kıskançlığın evrimsel süreç içinde, erkek ve kadınların genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısının sonucunda ortaya çıkmadığını kolaylıkla görebilir.

Evrimsel Psikologlar Herşeyi Açıkladıklarını Zannederken Hiçbir Şeyi Açıklayamazlar

Tim Birkhead
Çok fazla bir çabaya gerek kalmadan, evrimsel psikoloji gerçek bilim olmak yerine teorik bir eğlence olarak kalacak.Tim Birkhead
Evrimsel psikoloji, evrimcilerin insanların davranış biçimlerinin evrimin bir sonucu olduğunu göstermek için icat ettikleri bir alandır. Ne var ki, evrimciler insanın biyolojik kökenini dahi evrim teorisi ile açıklayamamaktadırlar. Evrim teorisi adına birçok senaryo üreten evrimci bilim adamları, evrimsel psikoloji söz konusu olduğunda çok daha inanılmaz ve mantık dışı hayal ürünlerine başvurmaktadırlar. Nitekim Bilim ve Teknik dergisinde yeralan yazı da bunun tipik bir örneğidir. Evrimciler bu hayali senaryolarla, sanki evrim insan hayatındaki her konuyu açıklayan bilimsel bir gerçekmiş gibi bir hava oluştururlar.
Chicago Üniversitesinden Jerry E. Coyne, bir evrimci olmasına rağmen evrimsel psikolojinin herşeyi açıklama iddiasını bir "büyüklük tutkusu" olarak nitelendirmiş, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları" başlıklı yazısında şöyle demiştir:
Sorun şu ki, evrimsel psikoloji megalomaninin (büyüklük tutkusunun) bilimsel karşılığından sıkıntı çekiyor. Evrimsel psikoloji taraftarlarının çoğu her insan hareketinin veya hissinin – bunlara depresyon, homoseksüellik, din ve bilinç de dahil- beyinlerimize doğal seleksiyon ile konduğuna ikna oldular. 2
Genetik profesörü Gabriel Dover ise evrimcilerin her alanda hikaye anlatma kapasitesini şöyle ifade etmektedir:
Yerli yerinde hikaye anlatma problemi… çok daha derin ve geniş; evrimsel psikoloji, Darwinci tıp, dilbilim, biyolojik etik ve sosyobiyoloji gibi birçok yeni bilim dalını da içeriyor. Burada, seçilim teorisinin en kaba uyarlamalarına dayanılarak, insanın neden böyle olduğuna dair en kaba açıklamalar sunuluyor. Psikolojik yapımızın varsayılan evrimsel açıklamadan payını almayan bir yönü yok gibi görünüyor…3
Sheffield Üniversitesinden davranışsal çevrebilimci Tim Birkhead ise evrimsel psikoloji hakkındaki bir çalışma için yaptığı eleştirisinde şöyle demektedir:
Çok fazla bir çabaya gerek kalmadan, evrimsel psikoloji gerçek bilim olmak yerine teorik bir eğlence olarak kalacak.4
Amerikan Doğa Tarihi müzesi paleoantropologlarından Ian Tattersall ise yine evrimsel psikoloji alanındaki çalışmalar için şöyle demektedir:
Sonuçta biz burada bilimin değil, bir masalcının sanatının ürününe bakıyoruz.5
Kısacası insan davranışlarını evrim teorisi ile açıklamaya çalışan her hipotez, bir masaldan farksızdır. Bu gerçeği evrimciler de bilmelerine rağmen, "evrim teorisi herşeyi açıklayacak kadar sağlam ve bilimsel bir teoridir" izlenimi verebilmek için bu masallara göz yummaktadırlar.

Evrimsel Psikolojinin Kabulü Toplum Ahlakına Yönelik Ciddi Bir Tehdittir

Evrimsel Psikolojinin Kabulü Toplum Ahlakına Yönelik Ciddi Bir Tehdittir
"TECAVÜZÜN DOĞA TARİHİ" adlı bu kitaptaki iddiaya göre tecavüz, erkek için evrimsel bir zorunluluktur. Evrimsel psikolojinin topluma zararlarını görmek açısından bu kitap tek başına yeterlidir.çuk kilogram ağırlığındaki insan beyni, bildiğimiz kadarıyla evrendeki en kompleks ve en düzenli şekilde yapılanmış maddedir.
İnsan davranışlarının ve özelliklerinin evrim teorisi ile açıklanması yönündeki çalışmalar aslında toplum ahlakı için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Çünkü insanın hayvandan evrimleştiğini öne süren evrimciler, insan davranışlarını, psikolojisini, özelliklerini ve toplumları hayvanların özellikleri ile özdeşleştirerek yorumlarlar. Evrimsel psikologlara göre, her insan davranışının evrimsel bir kökeni bulunmaktadır ve hayvan olan atalarımız bu davranışı evrimsel bir fayda için benimsemişlerdir. Söz gelimi evrimsel psikologlara göre, bir insanın şiddet içeren davranışlarda bulunmasının nedeni, evrim süreci içinde maymun atalarının şiddetten fayda sağlamış olması ve bu nedenle hayatta kalmasıdır. Bu mantığa göre, şiddet doğaldır, canlıların hayatta kalmaları için gereklidir.
Her ne kadar evimsel psikoloji yeni bir bilim dalı gibi görünse de, temelinde yatan görüşü teorinin kurucusu Darwin tarafından 19. yüzyılda özetlenmişti. The New Republic'in baş editörü, bilim, teknoloji ve felsefe yazarı Robert Wright, The Moral Animal isimli kitabında bunu şöyle belirtir:
İnsanlıktan çıkaran biyokimyasal veriye ikinci karşılık Darwin'indi- tam bir feragat. Hür iradeden vazgeçin; kimse hiçbir şey için suçlanmayı veya itibar sahibi olmayı hak etmez; hepimiz biyolojinin köleleriyizdir. Darwin notlarında şöyle yazmıştı: "Kötü ruhlu bir adamı hasta bir insan gibi görmeliyiz. Nefret edip, tiksinmektense acımak daha uygun olur”.6
Darwin'in öncülüğünü yaptığı bu görüşe göre, suç işleyen bir insan aslında suçsuzdur, çünkü suç işlemek onun genlerinde vardır, bu nedenle suçlanmamalı, ceza görmemelidir. Buna göre, insanın vicdanı, iradesi, aklı bulunmamaktadır, "genlerinin kölesidir".
Evrimsel psikologların, ahlakı ve vicdanı tamamen gözardı eden, insanları gen makinası gibi gören bu görüşlerinin en çarpıcı örneği Randy Thornhill ve Craig Palmer isimli iki profesör tarafından 1999 yılında yazılan "Tecavüzün Doğa Tarihi" (A Natural History of Rape) isimli kitapta verildi. Bu evrimci yazarların iddiasına göre, tecavüz tüm diğer kötülükler gibi, evrim süreci açısından anlaşılabilirdi. Çünkü evrimsel görüşe göre erkeklerin mümkün olduğunca daha fazla kadın ile daha fazla yavru üretmeleri doğal bir evrimsel dürtü idi. Eğer erkek içinde bulunduğu toplumda bunu yapmaya istekli kadın bulamazsa, o zaman tecavüze başvurmalıydı.
1996-1997 yıllarında gazeteler bebek cinayetleriyle ilgili şok edici iki vakayı bildiriyordu. Birinde on sekiz yaşında iki kolejli aşık bir otel odasında bebeklerini dünyaya getirdiler, onu öldürdüler ve sonra cesedi çöpe attılar. Diğerinde ise on sekiz yaşındaki genç kız, okul balosunu bırakarak banyoda doğum yaptı, bebeği ölü olarak bir çöp kutusuna attı ve dans salonuna geri döndü. İki olay da cinayet suçlamasıyla yargıya intikal etti ve geleneksel yorumlar bu olayları ahlaki çöküntüye ya da bir tür zihinsel bozukluğa bağlıyordu.Evrimsel psikologların insanı hayrete düşüren, toplum içindeki yozlaşmayı "bilimsellik kılıfı" altında körükleyen açıklamalarının bir diğeri ise, 1996 yılında gazetelerde yayınlanan bir haber üzerine geldi. Harvard Üniversitesi hukukçularından, evrim karşıtı yayınları ile tanınan Philip E. Johnson Wedge of the Truth isimli kitabında bu konuyu şöyle aktarmaktadır:
Massachussetts Enstitüsü Psikoloji kürsüsünde psikoloji profesörü olan Steven Pinker evrimci psikolojinin önde gelen destekçilerindendir. Onun daha farklı bir açıklaması vardı: Genetik bir zorunluluk. New York Times adlı gazetede yazan Pinker, bebeği doğduğu günde öldürmenin zihinsel bir hastalık olmadığını, çünkü "tarih boyunca bunun birçok kültürde uygulandığını ve kabul edildiğini" iddia etti. Ona göre bebeğin öldürülmesi evrimsel tarihimiz boyunca anneden gelen genlerimize işlenmişti. İlkel koşullar altında annelerin mevcut yavrularına yeterli bakımı sağlamak ve yeni doğan bebeklerini beslemek arasında zor bir tercih yapmaları gerekmekteydi ve buna göre "eğer bebek hasta doğduysa ve hayatta kalması pek muhtemel değil ise, o zaman eksikleri ortadan kaldırarak tekrar denemeye devam edebilirler"di... Pinker'a göre... "ilk bir iki günde beklenmedik bir bebeği öldürmek kesinlikle doğal ve doğru bir hareket olarak görünmektedir."7
şiddet
Sadece kıskançlık değil, tecavüz, acımasızlık, saldırganlık gibi özelliklerin evrimin doğal bir sonucu olduğunu öne sürmek ve bu tür kötü ahlak özelliklerini gösteren insanları suçlu görmemek, toplum ahlak ve düzenini temelinden sarsacak, insanlığı olağanüstü büyük bir yıkıma götürecektir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda saldırganlık, bencillik, zalimlik, ahlaki dejenerasyon, savaş gibi kötülüklerin giderek yaygınlaşması ve bunların dozajının artmasının temelinde Darwinistlerin bu telkinleri yeralmaktadır. Bilimsel yayınların yanı sıra, okul kitapları, dergiler, gazeteler Darwinist telkinlerle doludur. Gelişmiş bir hayvan oldukları, yaptıkları kötülüklerin hayvan olan atalarından kendilerine miras kaldığı ve hayatta kalmak için bunlara ihtiyaçları olduğu telkin edilen insanlar, bilinçaltlarında en olmadık kötülükleri dahi meşru görebilmekte, suça eğilim gösterebilmektedirler.
Dolayısıyla evrimsel psikolojinin hem bilimsel açıdan geçerliliği bulunmamaktadır, hem de açıklamaları toplum ahlakını temelinden zedeleyecek şekildedir. Evrimci yayınlar, evrim teorisini herşeyi açıklayan sihirli bir teori gibi göstermeye çalışırken, toplum ahlak ve düzenini kötüleştirecek, bilim ve akıldan tamamen uzak iddialarda bulunmaktan kaçınmalıdırlar.

Darwin'in Eşeysel Seçilim Teorisindeki Yanılgılar

"Kıskançlık" başlıklı yazıda yer verilen konulardan bir diğeri de Darwin'in eşeysel seçilim teorisi idi. Darwin bu teorisi ile, bazı türlerde dişi ile erkeğin neden birbirlerinden farklı özelliklere sahip oldukları sorusuna cevap verdiğini sanmıştı. Yazıda da sözedildiği gibi, Darwin tavuskuşunu örnek olarak göstermiş ve neden tavuskuşlarında erkeğin gösterişli bir kuyruğu varken dişinin kuyruğunun daha gösterişsiz olduğunu sorgulamıştı. Darwin'e göre, erkek tavuskuşları dişileri ile çiftleşebilmek ve onların dikkatlerini çekebilmek için uzun ve gösterişli bir kuyruğa sahip olmuşlardı.
Tavus Kuşu
 
Evrim teorisinin her parçası gibi, eşeysel seçilim teorisi de önemli mantık bozuklukları, bilimsel yanılgılar ve çelişkilerle doludur. Burada bunların hepsine yer verilmeyecek, sadece bazıları belirtilecektir.
1. Eşeysel seçilim teorisine göre, bir tür içindeki erkek, örneğin erkek tavuskuşu çiftleşmek için bazı estetik özellikler geliştirir. Ancak estetik özellikler, tavuskuşunun tüylerinde olduğu gibi, çoğunlukla korunma, kaçma, kamuflaj gibi konularda canlıya dezavantajlar getirir. Bu durumda, erkek çiftleşmek için bir avantaj sağlamış olsa bile hayatta kalma ihtimali azalacağı için, evrimsel açıdan bir kazanç sağlamamış olacaktır. Bu doğal seçilim ile eşeysel seçilim arasındaki çelişkilerden biridir.
2. Eşeysel seçilim teorisinin iddiasına göre, dişi tavuskuşu olağanüstü bir estetik anlayışına sahiptir. Bu elbette ki son derece mantıksız bir iddiadır. Tavuskuşlarının tüylerinin çiftleşmede önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Ancak erkek tavuskuşu tüylerini açtığında, dişinin tek anladığı erkeğin çiftleşmeye hazır olduğudur. Bunun dışında estetik yönden bir değerlendirme yapma ve karar verme yetenek ve kavrayışına sahip değildir. Dişi tavuskuşu uzun kuyruk gibi bariz özellikleri tercih edebilir veya uzun ve kısa kuyruğu birbirinden ayırdedebilir. Ancak, erkek tavuskuşlarının tüylerinde kolaylıkla farkedilemeyecek kadar ince detaylar da bulunmaktadır (göz deseninin üst kısmında sap olmaması, göz deseninin yakınındaki sapın kahverengi olması ve T tüylerinin karmakarışık şekli gibi). Bu ince detaylardaki değişiklikleri ayırdedebilmek içinse olağanüstü detaylı bir gözlem gerekmektedir ve birçok insan yakından incelese dahi bu özellikler arasındaki farklılıkları ayırdedemez. Fakat dişi tavuskuşları, erkek tavuskuşlarını bu kadar yakından incelemeye asla kalkışmazlar. Dolayısıyla erkeklerin tüylerindeki farklılıkları ayırdedebilmek için bir insanınkinden çok daha iyi bir göze ihtiyaçları vardır.
Charles Darwin
“Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.”Charles Darwin
Darwin'in kendisi de, erkek tavuskuşları arasında güçlükle ayırdedilebilecek olan estetik özelliklerin bir sorun olduğunu anlamıştı. Ve şöyle demişti:
Birçokları dişi bir kuşun ince gölgeleri ve mükemmel desenleri takdir etme yeteneğinin kesinlikle akıl almaz olduğunu söyleyecektir. Dişi tavuskuşunun neredeyse bir insan kadar zevk alma yeteneği olması şüphesiz fevkalade bir olaydır.8
Dişi tavuskuşunun böyle bir ayırım yapma özelliği olduğuna dair hiçbir delil bulunmamasının yanı sıra, evrimcilerin dişi bir kuştan böyle olağanüstü bir yetenek beklemeleri ise son derece şaşırtıcıdır.
3. Eşeysel seçilim teorisinin en belirgin mantıksızlıklarından biri, tavuskuşlarının muhteşem tüylerinin nasıl oluştuğu sorusunun evrimciler tarafından cevapsız kalışıdır. Erkek tavuskuşu çiftleşmek için böyle bir gereksinim duysa dahi, muhteşem tüylerin tesadüfi mutasyonlarla oluşması kesinlikle imkansızdır.
Cambridge ve Bristol Üniversitelerinden Stuart Burgess, tavuskuşlarının tüylerinin muhteşemliğini ve evrim teorisinin bu tüylerin nasıl oluştuğunu açıklayamadığını "Tavuskuşlarının tüylerinin güzelliği ve eşeysel seçilim teorisindeki problemler" başlıklı yazısında şöyle özetler:
Tavuskuşunun kuyruğu, büyük tüyleri, parlak, ışıldayan renkleri ve karışık desenleri ile olağanüstü bir güzelliğe sahiptir. Kuyruk tüylerindeki renkler, ince-film tabakası olarak isimlendirilen optik bir etki ile üretilir. Göz deseninin yüksek derecede parlaklığı ve keskinliği vardır, çünkü renk üretim mekanizması son derece yüksek seviyede en uygun tasarıma sahiptir. Eşeysel seçilim teorisine göre, tavuskuşu kuyruğu kademe kademe evrimleşmiştir, çünkü dişi tavuskuşu çiftleşmek için güzel erkekleri seçer. Ancak, eşeysel seçilim zincirinin nasıl başladığının veya dişi tavuskuşunun neden güzel özellikleri tercih ettiğinin tatmin edici bir açıklaması bulunmamaktadır. Ayrıca, tüylerin ve güzel desenlerin fiziksel yapısında indirgenemez komplekslik bulunmaktadır.9
Burgess'in de belirttiği gibi tavuskuşunun kuyruğundaki estetik özellikleri oluşturan yapıların birçoğu indirgenemezdir. Bu şu demektir: bir yapının fonksiyonel olması için, sahip olduğu özelliklerin aynı anda, birarada bulunması gerekir, yani evrim sürecinde aşama aşama gelişerek oluşamaz.
Darwin de tavuskuşunun tüylerindeki kusursuz yaratılışı görmüş ve bu yaratılışı evrim teorisi ile açıklayamayacağını kolaylıkla anlamış ve arkadaşı Asa Gray'e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta şöyle demişti:
…Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.10
Sonuç olarak, evrimciler dişi tavuskuşunun çiftleşme için gösterişli bir kuyruğu tercih ettiğini ve tavuskuşlarının muhteşem kuyruklarının bu nedenle oluştuğunu öne sürerler, ancak bu kusursuz yaratılışa sahip olağanüstü güzellikteki tüylerin evrim mekanizmaları ile nasıl oluştuğunu açıklayamazlar. Bunu biraz dahi düşünecek olsalar, Darwin'in itiraf ettiği gibi "hasta olurlar." Çünkü doğadaki kusursuz yaratılış delillerini, olağanüstü komplekslikteki yapıları biraz bile düşündüklerinde boyun eğecekleri, gönülden teslim olacakları, üstün bir güç ve akla sahip olan Yaratıcımızın varlığını açıkça görmektedirler. Ne var ki, şartlanmışlıkları ve büyüklük duyguları nedeniyle bu gerçeği kabullenememekte ve bundan dolayı büyük bir rahatsızlık duymaktadırlar.

Sonuç

Bilim ve Teknik dergisindeki "Kıskançlık" başlıklı yazı, burada da incelendiği gibi hem bilimsellikten son derece uzaktır, hem akıl ve mantık dışı izahlar içermektedir, hem de toplum ahlakını zedeleyebilecek telkinlere yer vermektedir. Bilim ve Teknik dergisinin, bundan sonraki yayınlarında, söz konusu noktalara dikkat edeceğini ummaktayız.
…Allah'tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin."
(Ahkaf Suresi, 4)

Dipnotlar

1. Avidan Milevsky, "Gender Differences in Jealously Revisited", APS Observer, Volume 14, number 6, Temmuz/Ağustos 2001
2. Jerry Coyne, "The fairy tales of evolutionary psychology.", The New Republic, 4 Mart, 2000.
3. Gabriel Dover, "Dear Mr Darwin: Letters on the Evolution of Life and Human    Nature" [1999], University of California Press, Berkeley CA, 2000, s. 45
4. Jerry A. Coyne, "Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology," The New Republic (April 3, 2000).
5. Jerry A. Coyne, "Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology," The New Republic (April 3, 2000)
6. Rober Wright, The Moral Animal, Vintage Books, New York, 1995, s. 353)
7. Phillip E. Johnson, The Wedge of Truth, Splitting the Foundations of Naturalism, InterVarsity Press, Downers Grove, Illinois 2000, s. 111
8. Charles Darwin, The Descent of Man, John Murray, London1888, s. 412
9. Stuart Burgess, "The beauty of the peacock tail and the problems with the  theory of sexual selection", Technical Journal, 15(2):94-102, 2001
10. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 101

Bilim ve Teknik Dergisinin İnsan Davranışlarının Kökeni Hakkındaki Yanılgıları

Bilim ve Teknik dergisinin Nisan 2002 tarihli sayısında, "Kıskançlık" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, kıskançlığın sözde evrimsel süreç içinde kazanılmış bir özellik olduğu öne sürülüyordu.
Evrim teorisi, insanın biyolojik kökenine dahi bilimsel bir açıklama getiremezken, evrimciler sanki evrim teorisi bilimsel bir gerçekmiş gibi, insan davranışlarını da kendi ideolojileri doğrultusunda açıklamaya çalışmaktadırlar. Aşağıda, kıskançlığın neden evrimsel bir sürecin sonucu olmadığı ve evrimcilerin insan davranışlarının kökeni hakkındaki iddialarının geçersizliği açıklanacak ve bu tür iddiaların toplum ahlakına yönelik bir tehdit olduğuna dikkat çekilecektir.

Kıskançlığın, "Evrimsel Bir Uyum" Olduğu Yanılgısı

Bilim ve Teknik dergisindeki "Kıskançlık" başlıklı yazıda, kıskançlığın evrimsel kökeni konu edilmiştir. İnsan davranışlarının kökenini evrim teorisi ile açıklamaya çalışan evrimsel psikologların iddiasına göre, kıskançlık insanlara maymunsu atalarından miras kalmıştır ve sözde evrim süreci içinde canlıların çevrelerine uyum sağlamaları ve hayatta kalmaları için bazı faydalar sağlamıştır. Evrimsel psikologlar, kıskançlığın erkeklerde ve kadınlarda farklı nedeni olduğunu, her iki nedenin de evrime katkısı olduğunu savunmaktadırlar.
Evrimcilerin bu hipotezine göre; "Erkekler 'cinsel kıskançlığa' daha eğilimlidirler. Bunun nedeni ise şudur: erkek, genlerini bir sonraki nesle ne oranda bir başarıyla aktardığından hiçbir zaman emin olamaz. Örneğin bir kadın hamile kaldığında, yavrularının genetik malzemesinde kendi genlerinin de bulunduğunu bilir. Ancak, erkekler için hep bir şüphe bulunmaktadır, çünkü yavrular gerçekte başka bir erkeğe ait olabilir. Dolayısıyla, erkeğin genlerini bir sonraki nesle aktaramama ihtimali oluşur. Bu nedenle erkekler, eşlerinin cinsel aktivitesini kontrol etmeye uyum sağlamışlardır."
Bu varsayımlar evrimci psikologların "erkekler eşlerinin cinsel sadakatlerinden endişe ederler, eşlerini cinsel açıdan kıskanırlar" görüşünü benimsemelerine neden olmuştur. Evrimci psikologlara göre "kadınların kıskançlığı ise duygusaldır, onlar erkeklerin duygusal sadakatlerini kıskanırlar. Çünkü duygusal sadakati olmayan bir erkek vaktini ve emeğini yeteri kadar kendisine ve çocuklarına ayırmayacağı için kadın yavrularını yetiştirmede güçlük çekecektir. Bu ise ona evrimsel açıdan bir dezavantaj getirecektir. Ancak duygusal kıskançlık, onun bu dezavantajı bertaraf etmesine yardım edecektir."
Evrimcilerin bu hipotezini test etmek için birçok farklı psikolog farklı deneyler ve çalışmalar yürüttüler. Ancak bu testlerin sonuçları hep belirsizdi ve evrimciler bekledikleri sonuçları elde edemediler. Son olarak, DeSteno, Balovey, Harris ve Christenfield isimli bilim adamları daha net sonuçlar alabilecekleri, farklı parametreler kullandıkları deneyler ve araştırmalar yürüttüler. Bu deneylerin sonuçları ise evrimsel psikologların öne sürdükleri varsayımlar ile çelişkili çıktı.
American Psychological Society'nin yayını olan APS Observer'da yayınlanan bir haberde, bu konuda elde edilen sonuçlar şöyle değerlendirilmektedir:
Toronto'daki APS Yıllık Konvansiyonun'da, Northeastern Üniversitesi'nden David A. DeSteno'nun başkanlığında, "Sex Differences in Jealousy: Evolution or Artifact?" (Kıskançlıkta Cinsel Farklılıklar: Evrim veya İnsan Yapımı?) başlığı altında, araştırmacılar bu konudaki evrimsel görüşle kesinlikle çelişen yeni araştırma sonuçlarını ortaya koydular… Bu araştırmaların sonuçları gösteriyorki, cinsel-duygusal kıskançlık arasındaki cinsel farklılıklar evrimleşmiş psikolojik mekanizmaların değil, ben merkezciliğin bir sonucudur.1
Bir başka deyişle kıskançlık duygusunun evrimsel bir kökeni yoktur. Bilim ve Teknik dergisinde yer alan tez, sadece evrimcilerin varsayımlarına ve hayal güçlerine dayalı, kıskançlığın kökenini evrim teorisine uydurmak için üretilen zorlama senaryolardır. Hiçbir bilimsel gözlem, deney ve araştırma ile desteklenmeyen bu iddiaların geçersizlikleri de tarafsız psikologların detaylı araştırma ve deneyleri ile gösterilmiştir.
insan davranışları evrimle açıklanamaz
Evrimsel psikologlar tüm insan davranışlarını evrim teorisi ile açıklama yanılgısına düşerler.

Evrimcilerin İddiasındaki Mantıksızlık

Evrimci psikologların yukarıda sözü edilen iddialarına göre, canlılar evrim süreci içinde kıskançlığın kendilerine fayda getireceğini görmüşler ve bu nedenle kıskançlığı benimsemişlerdir. Yazıda şöyle denmektedir:
Kıskançlık bize hangi uyumsal yararları sağlıyor? Bu sorunun yanıtı evrimsel psikologlara göre kısaca şöyle: Kıskançlık üreme için tehlike oluşturabilecek tüm dış etkenlerle başedebilmeyi sağlayan ve atalarımıza bu bakımdan önemli ölçüde yardım etmiş olan bir tutku.
Bu iddiaya göre, sözde hayvan olan atalarımız, kıskançlığın üremelerine fayda sağladığını görerek bu özelliği benimsemişler ve ayrıca sonraki nesillere aktarmışlardır. Yani bir maymun, söz gelimi eşini kıskandığında genlerini bir sonraki nesle aktarmayı daha fazla garantilediğini görmüş, bunun sonucunda ise kıskanç olmaya karar vermiştir. Bu özelliğini, kendi yavrularına nasıl aktaracağı ise, evrimci psikologların açıklama getirmedikleri, hatta hiç sözetmedikleri bir konudur. Bu noktada bir diğer saçmalık ise, bir hayvanın genlerini bir sonraki nesle aktarma konusunda endişe duyması ve bunun için bir yöntem belirlemesidir. Nitekim, bu hipotezin savunucularından psikolog David Buss bu mantıksızlığı fark etmiş ve şöyle demiştir:
Hiçbir erkek "karım başka biriyle cinsel ilişki kuruyor, kalıtsal babalığım tehlikeye girecek, böylece genlerim yeni kuşaklara aktarılamayacak... diye düşünmez.
Peki öyle ise bu bilinç kime aittir? Bu erkeğin genlerine mi? Yoksa "doğa" mı bu erkek için endişelenmekte ve genlerini bir sonraki nesle aktarmasını garantilemek için ona kıskançlık duygusunu aşılamaktadır? Elbette ki bunların hepsi saçmadır. Ortada bu kaygıyı taşıyacak bir bilinç yokken, böyle bir süreçten sözetmek elbette ki imkansızdır.
Ayrıca günümüzde, kıskançlık hissini en yoğun taşıyan bir insan dahi, genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısı taşımamaktadır. Kıskançlık, tamamen insanların karakterleri, yetiştiriliş şekilleri, içinde bulundukları çevre, sahip oldukları ahlak ile ilgili olarak geliştirilen bir özelliktir.
Görüldüğü gibi, evrimcilerin bu tür iddiaları tamamen hayal ürünü senaryolardan ve yakıştırmalardan oluşmaktadır. Bu iddiaların bilim adamı sıfatı taşıyan kişilerin ağızlarından veya kalemlerinden çıkması insanları aldatmamalıdır. Akıl ve sağduyu sahibi her insan, kıskançlığın evrimsel süreç içinde, erkek ve kadınların genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısının sonucunda ortaya çıkmadığını kolaylıkla görebilir.

Evrimsel Psikologlar Herşeyi Açıkladıklarını Zannederken Hiçbir Şeyi Açıklayamazlar

Tim Birkhead
Çok fazla bir çabaya gerek kalmadan, evrimsel psikoloji gerçek bilim olmak yerine teorik bir eğlence olarak kalacak.Tim Birkhead
Evrimsel psikoloji, evrimcilerin insanların davranış biçimlerinin evrimin bir sonucu olduğunu göstermek için icat ettikleri bir alandır. Ne var ki, evrimciler insanın biyolojik kökenini dahi evrim teorisi ile açıklayamamaktadırlar. Evrim teorisi adına birçok senaryo üreten evrimci bilim adamları, evrimsel psikoloji söz konusu olduğunda çok daha inanılmaz ve mantık dışı hayal ürünlerine başvurmaktadırlar. Nitekim Bilim ve Teknik dergisinde yeralan yazı da bunun tipik bir örneğidir. Evrimciler bu hayali senaryolarla, sanki evrim insan hayatındaki her konuyu açıklayan bilimsel bir gerçekmiş gibi bir hava oluştururlar.
Chicago Üniversitesinden Jerry E. Coyne, bir evrimci olmasına rağmen evrimsel psikolojinin herşeyi açıklama iddiasını bir "büyüklük tutkusu" olarak nitelendirmiş, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları" başlıklı yazısında şöyle demiştir:
Sorun şu ki, evrimsel psikoloji megalomaninin (büyüklük tutkusunun) bilimsel karşılığından sıkıntı çekiyor. Evrimsel psikoloji taraftarlarının çoğu her insan hareketinin veya hissinin – bunlara depresyon, homoseksüellik, din ve bilinç de dahil- beyinlerimize doğal seleksiyon ile konduğuna ikna oldular. 2
Genetik profesörü Gabriel Dover ise evrimcilerin her alanda hikaye anlatma kapasitesini şöyle ifade etmektedir:
Yerli yerinde hikaye anlatma problemi… çok daha derin ve geniş; evrimsel psikoloji, Darwinci tıp, dilbilim, biyolojik etik ve sosyobiyoloji gibi birçok yeni bilim dalını da içeriyor. Burada, seçilim teorisinin en kaba uyarlamalarına dayanılarak, insanın neden böyle olduğuna dair en kaba açıklamalar sunuluyor. Psikolojik yapımızın varsayılan evrimsel açıklamadan payını almayan bir yönü yok gibi görünüyor…3
Sheffield Üniversitesinden davranışsal çevrebilimci Tim Birkhead ise evrimsel psikoloji hakkındaki bir çalışma için yaptığı eleştirisinde şöyle demektedir:
Çok fazla bir çabaya gerek kalmadan, evrimsel psikoloji gerçek bilim olmak yerine teorik bir eğlence olarak kalacak.4
Amerikan Doğa Tarihi müzesi paleoantropologlarından Ian Tattersall ise yine evrimsel psikoloji alanındaki çalışmalar için şöyle demektedir:
Sonuçta biz burada bilimin değil, bir masalcının sanatının ürününe bakıyoruz.5
Kısacası insan davranışlarını evrim teorisi ile açıklamaya çalışan her hipotez, bir masaldan farksızdır. Bu gerçeği evrimciler de bilmelerine rağmen, "evrim teorisi herşeyi açıklayacak kadar sağlam ve bilimsel bir teoridir" izlenimi verebilmek için bu masallara göz yummaktadırlar.

Evrimsel Psikolojinin Kabulü Toplum Ahlakına Yönelik Ciddi Bir Tehdittir

Evrimsel Psikolojinin Kabulü Toplum Ahlakına Yönelik Ciddi Bir Tehdittir
"TECAVÜZÜN DOĞA TARİHİ" adlı bu kitaptaki iddiaya göre tecavüz, erkek için evrimsel bir zorunluluktur. Evrimsel psikolojinin topluma zararlarını görmek açısından bu kitap tek başına yeterlidir.çuk kilogram ağırlığındaki insan beyni, bildiğimiz kadarıyla evrendeki en kompleks ve en düzenli şekilde yapılanmış maddedir.
İnsan davranışlarının ve özelliklerinin evrim teorisi ile açıklanması yönündeki çalışmalar aslında toplum ahlakı için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Çünkü insanın hayvandan evrimleştiğini öne süren evrimciler, insan davranışlarını, psikolojisini, özelliklerini ve toplumları hayvanların özellikleri ile özdeşleştirerek yorumlarlar. Evrimsel psikologlara göre, her insan davranışının evrimsel bir kökeni bulunmaktadır ve hayvan olan atalarımız bu davranışı evrimsel bir fayda için benimsemişlerdir. Söz gelimi evrimsel psikologlara göre, bir insanın şiddet içeren davranışlarda bulunmasının nedeni, evrim süreci içinde maymun atalarının şiddetten fayda sağlamış olması ve bu nedenle hayatta kalmasıdır. Bu mantığa göre, şiddet doğaldır, canlıların hayatta kalmaları için gereklidir.
Her ne kadar evimsel psikoloji yeni bir bilim dalı gibi görünse de, temelinde yatan görüşü teorinin kurucusu Darwin tarafından 19. yüzyılda özetlenmişti. The New Republic'in baş editörü, bilim, teknoloji ve felsefe yazarı Robert Wright, The Moral Animal isimli kitabında bunu şöyle belirtir:
İnsanlıktan çıkaran biyokimyasal veriye ikinci karşılık Darwin'indi- tam bir feragat. Hür iradeden vazgeçin; kimse hiçbir şey için suçlanmayı veya itibar sahibi olmayı hak etmez; hepimiz biyolojinin köleleriyizdir. Darwin notlarında şöyle yazmıştı: "Kötü ruhlu bir adamı hasta bir insan gibi görmeliyiz. Nefret edip, tiksinmektense acımak daha uygun olur”.6
Darwin'in öncülüğünü yaptığı bu görüşe göre, suç işleyen bir insan aslında suçsuzdur, çünkü suç işlemek onun genlerinde vardır, bu nedenle suçlanmamalı, ceza görmemelidir. Buna göre, insanın vicdanı, iradesi, aklı bulunmamaktadır, "genlerinin kölesidir".
Evrimsel psikologların, ahlakı ve vicdanı tamamen gözardı eden, insanları gen makinası gibi gören bu görüşlerinin en çarpıcı örneği Randy Thornhill ve Craig Palmer isimli iki profesör tarafından 1999 yılında yazılan "Tecavüzün Doğa Tarihi" (A Natural History of Rape) isimli kitapta verildi. Bu evrimci yazarların iddiasına göre, tecavüz tüm diğer kötülükler gibi, evrim süreci açısından anlaşılabilirdi. Çünkü evrimsel görüşe göre erkeklerin mümkün olduğunca daha fazla kadın ile daha fazla yavru üretmeleri doğal bir evrimsel dürtü idi. Eğer erkek içinde bulunduğu toplumda bunu yapmaya istekli kadın bulamazsa, o zaman tecavüze başvurmalıydı.
1996-1997 yıllarında gazeteler bebek cinayetleriyle ilgili şok edici iki vakayı bildiriyordu. Birinde on sekiz yaşında iki kolejli aşık bir otel odasında bebeklerini dünyaya getirdiler, onu öldürdüler ve sonra cesedi çöpe attılar. Diğerinde ise on sekiz yaşındaki genç kız, okul balosunu bırakarak banyoda doğum yaptı, bebeği ölü olarak bir çöp kutusuna attı ve dans salonuna geri döndü. İki olay da cinayet suçlamasıyla yargıya intikal etti ve geleneksel yorumlar bu olayları ahlaki çöküntüye ya da bir tür zihinsel bozukluğa bağlıyordu.Evrimsel psikologların insanı hayrete düşüren, toplum içindeki yozlaşmayı "bilimsellik kılıfı" altında körükleyen açıklamalarının bir diğeri ise, 1996 yılında gazetelerde yayınlanan bir haber üzerine geldi. Harvard Üniversitesi hukukçularından, evrim karşıtı yayınları ile tanınan Philip E. Johnson Wedge of the Truth isimli kitabında bu konuyu şöyle aktarmaktadır:
Massachussetts Enstitüsü Psikoloji kürsüsünde psikoloji profesörü olan Steven Pinker evrimci psikolojinin önde gelen destekçilerindendir. Onun daha farklı bir açıklaması vardı: Genetik bir zorunluluk. New York Times adlı gazetede yazan Pinker, bebeği doğduğu günde öldürmenin zihinsel bir hastalık olmadığını, çünkü "tarih boyunca bunun birçok kültürde uygulandığını ve kabul edildiğini" iddia etti. Ona göre bebeğin öldürülmesi evrimsel tarihimiz boyunca anneden gelen genlerimize işlenmişti. İlkel koşullar altında annelerin mevcut yavrularına yeterli bakımı sağlamak ve yeni doğan bebeklerini beslemek arasında zor bir tercih yapmaları gerekmekteydi ve buna göre "eğer bebek hasta doğduysa ve hayatta kalması pek muhtemel değil ise, o zaman eksikleri ortadan kaldırarak tekrar denemeye devam edebilirler"di... Pinker'a göre... "ilk bir iki günde beklenmedik bir bebeği öldürmek kesinlikle doğal ve doğru bir hareket olarak görünmektedir."7
şiddet
Sadece kıskançlık değil, tecavüz, acımasızlık, saldırganlık gibi özelliklerin evrimin doğal bir sonucu olduğunu öne sürmek ve bu tür kötü ahlak özelliklerini gösteren insanları suçlu görmemek, toplum ahlak ve düzenini temelinden sarsacak, insanlığı olağanüstü büyük bir yıkıma götürecektir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda saldırganlık, bencillik, zalimlik, ahlaki dejenerasyon, savaş gibi kötülüklerin giderek yaygınlaşması ve bunların dozajının artmasının temelinde Darwinistlerin bu telkinleri yeralmaktadır. Bilimsel yayınların yanı sıra, okul kitapları, dergiler, gazeteler Darwinist telkinlerle doludur. Gelişmiş bir hayvan oldukları, yaptıkları kötülüklerin hayvan olan atalarından kendilerine miras kaldığı ve hayatta kalmak için bunlara ihtiyaçları olduğu telkin edilen insanlar, bilinçaltlarında en olmadık kötülükleri dahi meşru görebilmekte, suça eğilim gösterebilmektedirler.
Dolayısıyla evrimsel psikolojinin hem bilimsel açıdan geçerliliği bulunmamaktadır, hem de açıklamaları toplum ahlakını temelinden zedeleyecek şekildedir. Evrimci yayınlar, evrim teorisini herşeyi açıklayan sihirli bir teori gibi göstermeye çalışırken, toplum ahlak ve düzenini kötüleştirecek, bilim ve akıldan tamamen uzak iddialarda bulunmaktan kaçınmalıdırlar.

Darwin'in Eşeysel Seçilim Teorisindeki Yanılgılar

"Kıskançlık" başlıklı yazıda yer verilen konulardan bir diğeri de Darwin'in eşeysel seçilim teorisi idi. Darwin bu teorisi ile, bazı türlerde dişi ile erkeğin neden birbirlerinden farklı özelliklere sahip oldukları sorusuna cevap verdiğini sanmıştı. Yazıda da sözedildiği gibi, Darwin tavuskuşunu örnek olarak göstermiş ve neden tavuskuşlarında erkeğin gösterişli bir kuyruğu varken dişinin kuyruğunun daha gösterişsiz olduğunu sorgulamıştı. Darwin'e göre, erkek tavuskuşları dişileri ile çiftleşebilmek ve onların dikkatlerini çekebilmek için uzun ve gösterişli bir kuyruğa sahip olmuşlardı.
Tavus Kuşu
 
Evrim teorisinin her parçası gibi, eşeysel seçilim teorisi de önemli mantık bozuklukları, bilimsel yanılgılar ve çelişkilerle doludur. Burada bunların hepsine yer verilmeyecek, sadece bazıları belirtilecektir.
1. Eşeysel seçilim teorisine göre, bir tür içindeki erkek, örneğin erkek tavuskuşu çiftleşmek için bazı estetik özellikler geliştirir. Ancak estetik özellikler, tavuskuşunun tüylerinde olduğu gibi, çoğunlukla korunma, kaçma, kamuflaj gibi konularda canlıya dezavantajlar getirir. Bu durumda, erkek çiftleşmek için bir avantaj sağlamış olsa bile hayatta kalma ihtimali azalacağı için, evrimsel açıdan bir kazanç sağlamamış olacaktır. Bu doğal seçilim ile eşeysel seçilim arasındaki çelişkilerden biridir.
2. Eşeysel seçilim teorisinin iddiasına göre, dişi tavuskuşu olağanüstü bir estetik anlayışına sahiptir. Bu elbette ki son derece mantıksız bir iddiadır. Tavuskuşlarının tüylerinin çiftleşmede önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Ancak erkek tavuskuşu tüylerini açtığında, dişinin tek anladığı erkeğin çiftleşmeye hazır olduğudur. Bunun dışında estetik yönden bir değerlendirme yapma ve karar verme yetenek ve kavrayışına sahip değildir. Dişi tavuskuşu uzun kuyruk gibi bariz özellikleri tercih edebilir veya uzun ve kısa kuyruğu birbirinden ayırdedebilir. Ancak, erkek tavuskuşlarının tüylerinde kolaylıkla farkedilemeyecek kadar ince detaylar da bulunmaktadır (göz deseninin üst kısmında sap olmaması, göz deseninin yakınındaki sapın kahverengi olması ve T tüylerinin karmakarışık şekli gibi). Bu ince detaylardaki değişiklikleri ayırdedebilmek içinse olağanüstü detaylı bir gözlem gerekmektedir ve birçok insan yakından incelese dahi bu özellikler arasındaki farklılıkları ayırdedemez. Fakat dişi tavuskuşları, erkek tavuskuşlarını bu kadar yakından incelemeye asla kalkışmazlar. Dolayısıyla erkeklerin tüylerindeki farklılıkları ayırdedebilmek için bir insanınkinden çok daha iyi bir göze ihtiyaçları vardır.
Charles Darwin
“Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.”Charles Darwin
Darwin'in kendisi de, erkek tavuskuşları arasında güçlükle ayırdedilebilecek olan estetik özelliklerin bir sorun olduğunu anlamıştı. Ve şöyle demişti:
Birçokları dişi bir kuşun ince gölgeleri ve mükemmel desenleri takdir etme yeteneğinin kesinlikle akıl almaz olduğunu söyleyecektir. Dişi tavuskuşunun neredeyse bir insan kadar zevk alma yeteneği olması şüphesiz fevkalade bir olaydır.8
Dişi tavuskuşunun böyle bir ayırım yapma özelliği olduğuna dair hiçbir delil bulunmamasının yanı sıra, evrimcilerin dişi bir kuştan böyle olağanüstü bir yetenek beklemeleri ise son derece şaşırtıcıdır.
3. Eşeysel seçilim teorisinin en belirgin mantıksızlıklarından biri, tavuskuşlarının muhteşem tüylerinin nasıl oluştuğu sorusunun evrimciler tarafından cevapsız kalışıdır. Erkek tavuskuşu çiftleşmek için böyle bir gereksinim duysa dahi, muhteşem tüylerin tesadüfi mutasyonlarla oluşması kesinlikle imkansızdır.
Cambridge ve Bristol Üniversitelerinden Stuart Burgess, tavuskuşlarının tüylerinin muhteşemliğini ve evrim teorisinin bu tüylerin nasıl oluştuğunu açıklayamadığını "Tavuskuşlarının tüylerinin güzelliği ve eşeysel seçilim teorisindeki problemler" başlıklı yazısında şöyle özetler:
Tavuskuşunun kuyruğu, büyük tüyleri, parlak, ışıldayan renkleri ve karışık desenleri ile olağanüstü bir güzelliğe sahiptir. Kuyruk tüylerindeki renkler, ince-film tabakası olarak isimlendirilen optik bir etki ile üretilir. Göz deseninin yüksek derecede parlaklığı ve keskinliği vardır, çünkü renk üretim mekanizması son derece yüksek seviyede en uygun tasarıma sahiptir. Eşeysel seçilim teorisine göre, tavuskuşu kuyruğu kademe kademe evrimleşmiştir, çünkü dişi tavuskuşu çiftleşmek için güzel erkekleri seçer. Ancak, eşeysel seçilim zincirinin nasıl başladığının veya dişi tavuskuşunun neden güzel özellikleri tercih ettiğinin tatmin edici bir açıklaması bulunmamaktadır. Ayrıca, tüylerin ve güzel desenlerin fiziksel yapısında indirgenemez komplekslik bulunmaktadır.9
Burgess'in de belirttiği gibi tavuskuşunun kuyruğundaki estetik özellikleri oluşturan yapıların birçoğu indirgenemezdir. Bu şu demektir: bir yapının fonksiyonel olması için, sahip olduğu özelliklerin aynı anda, birarada bulunması gerekir, yani evrim sürecinde aşama aşama gelişerek oluşamaz.
Darwin de tavuskuşunun tüylerindeki kusursuz yaratılışı görmüş ve bu yaratılışı evrim teorisi ile açıklayamayacağını kolaylıkla anlamış ve arkadaşı Asa Gray'e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta şöyle demişti:
…Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.10
Sonuç olarak, evrimciler dişi tavuskuşunun çiftleşme için gösterişli bir kuyruğu tercih ettiğini ve tavuskuşlarının muhteşem kuyruklarının bu nedenle oluştuğunu öne sürerler, ancak bu kusursuz yaratılışa sahip olağanüstü güzellikteki tüylerin evrim mekanizmaları ile nasıl oluştuğunu açıklayamazlar. Bunu biraz dahi düşünecek olsalar, Darwin'in itiraf ettiği gibi "hasta olurlar." Çünkü doğadaki kusursuz yaratılış delillerini, olağanüstü komplekslikteki yapıları biraz bile düşündüklerinde boyun eğecekleri, gönülden teslim olacakları, üstün bir güç ve akla sahip olan Yaratıcımızın varlığını açıkça görmektedirler. Ne var ki, şartlanmışlıkları ve büyüklük duyguları nedeniyle bu gerçeği kabullenememekte ve bundan dolayı büyük bir rahatsızlık duymaktadırlar.

Sonuç

Bilim ve Teknik dergisindeki "Kıskançlık" başlıklı yazı, burada da incelendiği gibi hem bilimsellikten son derece uzaktır, hem akıl ve mantık dışı izahlar içermektedir, hem de toplum ahlakını zedeleyebilecek telkinlere yer vermektedir. Bilim ve Teknik dergisinin, bundan sonraki yayınlarında, söz konusu noktalara dikkat edeceğini ummaktayız.
…Allah'tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin."
(Ahkaf Suresi, 4)

Dipnotlar

1. Avidan Milevsky, "Gender Differences in Jealously Revisited", APS Observer, Volume 14, number 6, Temmuz/Ağustos 2001
2. Jerry Coyne, "The fairy tales of evolutionary psychology.", The New Republic, 4 Mart, 2000.
3. Gabriel Dover, "Dear Mr Darwin: Letters on the Evolution of Life and Human    Nature" [1999], University of California Press, Berkeley CA, 2000, s. 45
4. Jerry A. Coyne, "Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology," The New Republic (April 3, 2000).
5. Jerry A. Coyne, "Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology," The New Republic (April 3, 2000)
6. Rober Wright, The Moral Animal, Vintage Books, New York, 1995, s. 353)
7. Phillip E. Johnson, The Wedge of Truth, Splitting the Foundations of Naturalism, InterVarsity Press, Downers Grove, Illinois 2000, s. 111
8. Charles Darwin, The Descent of Man, John Murray, London1888, s. 412
9. Stuart Burgess, "The beauty of the peacock tail and the problems with the  theory of sexual selection", Technical Journal, 15(2):94-102, 2001
10. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 101